Zaman, her coğrafyada farklı akar. Bazı kentler vardır ki, yüzlerce yıl boyunca üst üste eklenen taşları, toprakları, köprüleri, mezarları, kaleleriyle bir zaman galerisine dönüşür. Adıyaman, işte tam da böyle bir coğrafya. Bugün adı depremle, yıkımla, zorlukla anılsa da aslında bu topraklar, insanlık tarihinin en dirençli medeniyetlerinden birinin sessizce nefes aldığı yerlerden biri.
Kültür Sanat Muhabirleri Derneği’nin bu yıl 6’ncısını düzenlediği Medya, Kültür Sanat ve Turizm Buluşmaları kapsamında yolumuz Adıyaman’a düştü. Depremin açtığı yaraları görmek, yaraların nasıl sarıldığını yerinde izlemek, ama belki de en önemlisi binlerce yıllık geçmişin hâlâ nasıl ayakta durduğuna tanık olmak için.
Bir kenti anlamak istiyorsanız önce taşlarına bakacaksınız. Kızılin Kanyonu’nda doğa ve tarihin nasıl iç içe geçtiğini görünce bir taşın bile ne kadar çok şey anlatabileceğini anlıyorsunuz. Derin yarıkların arasına sıkışmış medeniyet parçaları, doğanın sabrıyla insanın inadının birleşimi gibi.
Perre Antik Kenti, binlerce yıl önceki mezarları, yaşam alanları, su yollarıyla dönemin mühendislik dehasına sessiz birer tanık. Taşın işlenmiş hali, insana ‘geçici olduğunu’ fısıldarken, eserin kalıcılığı bir başka gerçeği anlatıyor: Hayat gelip geçer, iz kalır.
Ve Nemrut… Güneşi bir başka doğar, bir başka batar bu dağın tepesinde. Kommagene Kralı Antiochos’un devasa heykellerle ölümsüzleştirmek istediği gücü, binlerce yıl sonra bile dağın rüzgârında kendini hissettiriyor. Bir kralın kendi tanrılarına karışmak istemesi ne büyük bir kibir, ne büyük bir miras…
Adıyaman, sadece taş değil, su da anlatır burada. Cendere Köprüsü’nün ayakları Roma İmparatorluğu’nun mühendislik gururunu taşırken altından akan su, çağları birbirine bağlar. Bir yandan yıkar, bir yandan taşır; tıpkı bu topraklarda yaşayan halk gibi.
6 Şubat depremleri, binlerce yıllık taşların bile bazen dayanamayıp çatladığını gösterdi bize. Ama Adıyaman halkı, o taşların arasından bir yol bulup tekrar dirilmeyi bildi. Şimdi restorasyon ekipleri, arkeologlar, yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları ve gazeteciler el birliğiyle Adıyaman’ın sadece geçmişini değil geleceğini de yeniden inşa ediyor.
Bir kenti ayakta tutan şey binalar değil, o binaların arasında anlatılan hikâyelerdir. Gazeteciler olarak bu hikâyeleri yazmak bizim işimiz. Ama asıl hikâye, Adıyaman’a yolu düşen herkesin kendi gözleriyle göreceği bir şeydir. Çünkü bu topraklarda insan, taş ve doğa arasında kurulan köprüler; yüzyıllar öncesinden bugüne, bugünden yarına birer mektup gibi durur.
Yolunuzu bir gün bu mektuplara düşürün. Nemrut’un tepesinde güneşin doğuşunu izleyin. Cendere Köprüsü’nün gölgesinde oturun. Perre’nin taşlarına ellerinizle dokunun. Ve Kızılin Kanyonu’nun sessizliğinde, tarihin her şeye rağmen fısıldadığı sözü bir daha hatırlayın:
Geçmiş silinir ama iz kalır.
Kalın sağlıcakla...
Yorum Yazın