Düşmana karşı savaş oranı bire on
“Allah Teâlâ: ‘Ey Peygamber! Müminleri savaşa teşvik et. Eğer sizden sabırlı yirmi kişi bulunursa, iki yüze (kâfire) galip gelirler. Eğer sizden yüz kişi olursa, kâfir olanlardan bin kişiye galip gelirler. …’(Enfal:65)”(İbn İshak, İbn Hişam:2/433)
“Şu halde bu nispete kadar düşman karşısında sabır ve sebat göstersinler. … Bu nispetin böyle iki bölüm şeklinde ve sayıyla ifadesi iki nükteye dayanmaktadır:
- Birincisi: Fazlasıyla kendilerine güvenmek için bir moral takviyesidir. Yani bu nispetin sadece yirmi ve iki yüz gibi küçük gruplara mahsus olmayıp, çoğaldıkça da aynı oranın geçerliliğini anlatmaktadır.
- İkincisi: İslamiyet’in başlangıcında askeri birliklerin teşkilatlanmasındaki temel unsuru belirtmeye işarettir. İman, bir mümini kâfire karşı on kattan daha fazla büyüten ve güçlü kılan bir kuvvettir. Ve bu kuvvet tek kişi olduğu zaman değil, en az yirmi kişilik bir grup oluşturdukları zaman kendini gösterir ve ortaya çıkar.
Müslümanların savaşlarındaki gaye; Allah rızası için, Allah’ın emrine uymak için ve Allah kelimesini yükseltmek niyetiyledir. Ahiret hayatı içindir. Kâfirlerin, savaşlarındaki gaye; Hamiyeti cahiliye denilen kavmiyet-ırkçılık uğruna ve şeytanca maksatlarla düşmanlık ve yağma içindir. Onların gözünde dünya hayatı ve nimetleri her şeydir, ahiret hayatı ise bir hiçtir. Bundan dolayı… Müminlerin bir tanesi, onların onuna karşı koymaya ve galip gelmeye adaydır. Bundan anlaşılıyor ki, ilk Müslümanlardan oluşan üç yüz küsur kişilik Bedir mücahitlerinin karşısında bin kişilik müşrik ordusu hakikaten ne kadar az bir sayı ne kadar küçük bir sayı eder. Çünkü kuvvet bakımından Müslümanlara denk olabilmeleri için, bu ölçüye göre, en az üç bin kişi olmaları gerekirdi.”(M.Hamdi Yazır:4/251-252)
Yük hafifledi savaş oranı bire iki
“Sonra Allah işi kolaylaştırdı ve: ‘Şimdi Allah, yükünüzü hafifletti; … Eğer içinizden (azimli) sabırlı yüz (kişi) olursa iki yüzü yenerler, eğer sizden bin (kişi) olursa iki bine galebe çalar lar’ (Enfal:66)” (İbn İshak, İbn Hişam:2/433-434)-(Vakıdi:1/193)
“Böylelikle düşmanların yarısı olunduğunda onlardan kaçmak caiz olmazdı. Bundan az olduklarında savaşmak caiz olmazdı. Onlar için kâfirlerden kendilerini uzak tutmaları caiz olur.”(İbn İshak, İbn Hişam:2/434) “Allah, Bedir gününde sabrettikleri takdirde 20 kişinin 200 kişiyi mağlup edecek kadar onlara güç vermişti. Allah, müminlerde bir zafiyet olduğunu görünce sorum luluğu onlar için hafifletmiş ve Bedir günü 2000 meleği de onlara yardımcı olarak gönder mişti.”(Vakıdi:1/122-191) “Müslümanlardan yirmi kişi, 200 kâfirle karşılaştıkları takdirde kaçmamaları farzdı.”(Vakidi:1/193)
“Savaş gücü bakımından içinizde bedenen veya sabır ve moral yönünden bir takım zaafları olanların varlığı sebebiyle öylesine sabır ve tahammül mükellefiyetinin bundan böyle umum için uygun olmadığı kendini gösterdi. Gerçi böyle olacağını Allah Teâlâ ezelden bilirdi. Fakat zamanı şimdi geldi, durum bütün yönleriyle olduğu gibi açığa çıktı ve bilindi. Müslümanlar çoğaldıkça içlerinde zayıf olanlar da bulunduğundan, daha önceki çile çekmiş sadakat Sahibi müminlerde olduğu gibi, birin ona karşı koyması ve savaştan kaçması ve eğer bu durumda bile firar ederse ‘Allah’ın gazabına uğrayıp, cehenneme varacağı’ (Enfal:16) hakkındaki ilahi hüküm hafifletilmiştir.
Böylece bire karşı iki nispetinden daha fazlasına sabredemeyenler, sebat gösteremeyip savaşı terekedenler firari sayılmıyorlar.
Fakat silah ve mühimmatı bulunduğu halde bire karşı ikiden de yüz çevirip savaştan kaçanlar, ‘Allah’ın gazabına uğrayıp cehennemi boylayanlardan’ olurlar. Yani bu ayetin hükmünü hak ederler. Bunda da en az yüz kişili bir bölük olmak şartı geçerlidir. Bundan anlaşılırkı, bu tahfif (hafifletilme yükünü azaltma), birin ona karşı galip gelme ihtimalini ve imkânını ortadan kaldırmak için değildir, ikiden fazlaya karşı savaşı kabul etmenin ve direnmenin vacip olmadığını ve mendub olduğunu bildirmek içindir. Şu halde Müslümanlar, iki kattan daha fazla bir düşmana karşı savaşı kabul etmemekten dolayı günahkâr duruma düşmezler. Genel anlamda savaşa güç yetirme meselesinde esas nispet ikiye birdir. Bununla beraber daha sonradan da İslam tarihinde Allah’ın izniyle birin on misli düşmana ve daha ziyadesine galip geldiğimiz savaşlar vardır. Hâsılı, Allah’ın savaşa hazırlık ve savaş sırasında gösterilen sabır ve sebata göre vaat olunmaktadır.” (M.Hamdi Yazır:4/252-253)
“İlk zamanlarda Müslümanların sayısı azdı, bir kişi on kişiye karşı savaşmak mecburiye tinde idi. Sayıları çoğalınca Allah Teâlâ yüklerini hafifletti, bir Müslümanın iki kâfire karşı savaşması emrolundu ve sabır gösterdikleri takdirde galibiyetin kendileri için olacağı ifade edildi:”(H.Karaman, heyet, meal:184)
Günümüzde nasıl olur
- İnsan sayısı mı öncelikli.
- Devlet sayısı mı?
- Silah güçleri mi?
- Süper güç durumu?
- Halkının gücümü?
- Yöneticilerinin dönekliği mi?
- Konjonktürle durum mu?
Gazze’nin durumu bu konuların gündeme getirilmesi için yeterli bir sebeptir. Efendimizin döneminde de benzer güç dengesizlikleri mevcuttu. İslam Devleti tekti.
- Yayalar
- Develiler
- Kılıçlılar
- Zırhlılar
- Atlılar
- İla ahir
Günümüzde Müslüman halk sayısı çok.
İnsan sayısı olarak çokluk var.
Devlet sayısı da fazla.
Yöneticisi Müslüman olan veya öyle görünen sayı da dengesiz.
Silahlı güç bakımından da olumsuzluk dengesizlik var.
Süper güç olumsuz yönde en etken durum.
Diğer olumsuzluklar halkının gücünü de çaresizleştiriyor.
Yöneticilerinin durumuna bakarsak; Olumlu Tek Türkiye ve Reis var.
Bunu da içerdeki dindar veya vasat muhalefet aşağı çekiyor.
Konjonktürel durum Türkiye’nin elini biraz zayıflatıyor.
Bu durumda Türkiye her şeye rağmen
Bütün faktörlerin aleyhinde olmasına rağmen;
Bire bin ile hatta bire bir milyon ile mücadele ediyor.
Birde içinde gayretkeş dindar oluşumların
Aidiyet mücadelesi ve gayretkeşlik yapacağım diye
Tekerleğin önünde tümsek oluşturması işin cabası.
Bu kadar olumsuzluğa ve güç dengesizliğine rağmen Türkiye’nin ve yöneticilerinin alınların dan öpmek lazım. Yüz akına yakın olarak sorunların üstesinden geliyor ve gücünü olandan fazla fonksiyonel olarak kullanıyor.
Ateşkesin sağlanması için olanca gayret gösteriyor.
Anlaşma metnine imza atıyor.
Garantör oluyor.
Gazze de asker bulunduracak.
Gazze’nin yeraltı ve üstü imarı için katkı verecek
İşverenlerimiz görev alacaklar.
İsrail’in toplantıya katılmasını engelliyor.
Dünyada ve/veya Ortadoğu’da
Süper güc olma emaresi gösteriyor.
Hesaba katılır, hatırı sayılır devlet olduk/oluyoruz.
Ah ayak bağları ah!
Geçenlerde tevavuken partilerin grup konuşmalarına baktım. Adlarını muhafaza ederek Yeni Yol adında gruplaşan partilerin grup konuşma yarışını izledim. Reisi çelmelemek için birbirleriyle yarışıyorlar. Biri söylüyor, öbürü biraz daha fazla söylüyor, hele biri var ki 23 yılda enaz on teknik direktör değiştirmesi gereken Saadet’in yeni başkanı. Öyle savuruyor ki, yüksek perdeden konuşuyor ki değme gitsin. Hocayı taklit etmeye çalışıyor ama olmu yor. Hoca rahmetliye yüksek perdeden konuşma bile yakışıyordu. O asıl veya asildi. Ya taklitçi; öyle sırıtıyor ki dikişten önceki teğel gibi ucunu çeksen elbise yere düşecek. Cürmünden fazla yer yakıyor sanısı, cüceyi büyük gösteririm zannediyor. İmzaladıkları kâğıt parçasıymış Falan filan. İmamoğlu’nun beş yüz altmış yedi milyarı için
Dili varmıyor
Savurmuyor
Üfürmüyor
Ahraz kesiliyor.
Sanki savaş bitmese de
Biraz Gazzecilik oynasak der gibi.
Ünlü Fransız oyuncu Şarlo’yu (Charlie Chaplin’i) taklit yarışması açılıyor. Kendisinin taklit yarışmasına tebdili kıyafet edip O’da katılıyor. Taklit adı altına kendi kendini taklit edemiyor ve yarışta sonuncu oluyor.

























Yorum Yazın