Öğrenme kapasitemizi keşfetmek, kendimizi sınırsız bir değişim ve gelişim içerisinde bulmaktır.
Nasıl öğrendiğimizi bilmek bizim için önemli bir gelişim yolculuğudur. Bazen küçük yolculuklar kendisinden beklenenden çok daha büyük etki gösterir. Eğer isterseniz ve hazırsanız sizinle birlikte öğrenme ile ilgili küçük bir yolculuğa çıkabiliriz.
Hadi gelin bu yolculuğa birkaç soru ile başlayalım. Beynimizin öğrenme sistematiği nedir? Öğrenmenin bir sınırı var mıdır? Nasıl daha hızlı öğreniriz? Eğitim sistemimizle ilgili eğitim stratejimiz ne kadar doğru? Gençliğin öğrenme ihtiyacı ile eğitimcilerin amaçları ne kadar örtüşüyor? Bu soruların cevapları ile yolculuğumuza devam edebiliriz.
Beynimiz nasıl öğreniyor?
Bir şeyi öğrenip uzun süreli belleğimize yerleştirmek için öncelikle, farklı şekillerle bize ulaşan bilgiler, verdiğimiz önem derecesine göre beynimize kaydolmaktadır. İlgi duyup önemsediğimiz ve merak ettiğimiz, kısacası duygularımızı etkileyen olaylarla gelen bilgiler yüksek frekanslı elektrik sinyaller gibidir. Bu sinyallerle beynimizin duygusal alanı işlevsel olur ve bilgileri kayıt için neokorteks dediğimiz kısma gönderir.
Merak ve ilgi duyduğumuz şeyler, yani duyguları uyandıran olaylar, orta beyindeki hipokampüsü harekete geçirdiğinden gelen bilgilere “onay” verilir. Sonra da beyin korteksine yazılma ya da beyin hard diskine “kalıcı” olarak kaydedilme işlemi gerçekleşir
Duygusal hafızanın merkezi amigdaladır. Amigdala, duygusal uyaranlarla hafıza arasındaki bağlantıları sağlayarak kalıcı hafızanın güçlenmesine önemli katkıda bulunur. Duygusal uyaranlarla ilişkilendirilen bilgiler çok daha kalıcı olarak depolanır. Öğrenme ve hafıza beynin sadece belirli bir bölgesiyle sınırlı değildir bu nedenle sadece sınav merkezli ve bilgi yükleme amaçlı eğitim öğrenmeyi yetersiz kılar.
Beynin çok ilginç ve önemli bir özelliği de bilgileri duygularla birlikte kaydetmesidir. Yani ne öğrendiğimiz kadar nasıl öğrendiğimiz, niçin öğrendiğimiz hayati önem taşımaktadır.
Bir bilginin uzun süreli belleğe mi yoksa geçici belleğe mi kaydedileceğini bilgiyi öğrenirken bulunduğumuz psikolojik durumumuzdan tutun da bilgiyi öğrenmedeki niyetimize göre zihnimiz bir tasarım yaparak kaydetmektedir. Zihnimiz öncelikli olarak güvenliğimizle ilgili bilgileri kaydeder, daha sonra ihtiyaçlarımız, dikkatimizi çeken ve ilgi alanlarımıza göre olan veriler kaydedilmektedir. Eğer öğrendiğimiz bilgi bizim gelecekte gerçekten ihtiyacımıza uygun ve bizim için önemli bir veri ise mutlaka uzun süreli belleğe kaydedilir ve gerekince ilgili kayıt raflarından çıkartılır. Bu nedenle eğitimcilerin amacı öncelikli olarak bilgi vermek değil bilginin hangi amaçla nerede nasıl faydalı olacağını öğretmeleri, katma değeri çok daha yüksek bir öğrenme sağlar.
Araştırmalar beyni öğrenme kapasitesinin sınırları ile ilgili değil, beynin yeni bilgi üretme ve anlam oluşturma özelliği olan ‘Beyin plastisitesi’ üzerine yoğunlaştı. Beynin yaşam boyu fiziksel, fonksiyonel ve kimyasal olarak gelişebilme ve öğrenme yeteneği bilim insanlarının tahmin edebildiğinin çok üzerindedir.
Peki katma değeri yüksek bir öğrenme için nelere dikkat etmek gerekir?
- Bilginin merak ve ilgi etiketi taşıması gereklidir.
- Beynin öğrenme sistemi ihtiyaçtır ve bilginin ihtiyaç olduğu hissettirilmelidir.
- Bilgi, zevkli ve eğlenceli bir şekilde, olgunluk seviyesine uygun sunulmalıdır.
- Görme, işitme, dokunma, koklama, tatma, heyecan ve hareket gibi duygular öğrenme sürecine dahil edilmelidir.
- Bireyde bilişsel esneklik sağlayacak yöntemler kullanılmalı.
- Hayal kurma, plan yapma, iletişim kurma öğrenme sürecine eşlik etmelidir.
- Beynin sağ ve sol lobuna aynı anda birlikte hitap edilmelidir.
Peki beynin öğrenme şekline uygun bir eğitim yöntemi öğrenmeye nasıl bir katkı sağlar?
Beynimizin iki lobunun birlikte kullanıldığı, birbirleriyle uyumun sağlandığı ve işbirliği içinde çalışıldığı durumlarda bireyin kişisel yetenek ve etkinliklerinde olağanüstü artış gözlenmektedir. Eğitimde beynin iki lobunun kullanımı beyin kapasitesinin iki kat değil, kat kat artmasına yol açmaktadır. Hızlı ve etkili öğrenmenin harika bir yolu da beynin her iki lobunu birlikte ve dengeli kullanarak öğretmekten geçiyor. Örneğin; kitap okumak, hayal kurmak beynin iki lobunu harekete geçirmektedir. Kitap okurken genelde her iki lob birlikte koordineli bir şekilde çalışmak zorunda kaldığından kitap okumak beynin her iki lobunun dengeli gelişiminde en faydalı etkinliklerdendir.
Duygusal ve sosyal zekaya uygun yapılan uygulama, materyal kullanımı, etkinlik ve çoklu zeka yöntemleri de bireyin mutlu olmasını ve öğrenmenin daha efektif olmasını sağlamaktadır.
Konu, öğrenmeyi “öğretmek” olduğunda anne babanın, eğitimcilerin rolü nedir?
Eğitim dünyası artık bize öğretmenin rolünü, bilgiyi öğrenciye aktaran durumunda değil, toplumsal ve dijital etkileşimi göz önüne alarak öğrencinin bilgiyi bireysel olarak yapılandırmasını destekleyen bir yapıya dönüştürüyor. Okul zekaya nasıl erişilebileceğini ve zekayı nasıl geliştirebileceğini öğretmelidir. Artık yeni nesil, ancak aktif olarak içinde olduğu bir öğrenme sürecini anlamlandırıyor ve içselleştiriyor.
Aynı zamanda eğitim sistemimizdeki bilgiyi aktarmaya dayanan “sözel–anlatma” şeklindeki eğitim metodu beynin sol lobunun, diğer bir deyişle beynin yarısının kullanıldığı eğitim tarzıdır. Bu yöntemle hayal gücü, renk, ritim, şekil ve yaratıcı düşünme gibi özelliklere sahip sağ lob fonksiyonları yerine getirilememektedir. Maalesef bugün uygulanan sınav sistemi çocuklarımızı beynin sol lobuna mahkum etmektedir. Modern eğitimde öğretmen; yaparak, yaşayarak öğreten, deneyen, düşündüren, sorgulayan, gerçek hayatı okula getiren öğretmendir.
“Sıradan öğretmen anlatır; iyi öğretmen açıklar; yetenekli öğretmen yapar ve gösterir, büyük öğretmen ilham kaynağı olur."
Şimdilerde uygulanan çoklu zeka sistemleri, mizaç temelli eğitim ve sosyal içerikli programlar başlangıç için güzel duruyor ve bu hayallerimizdeki eğitim için güzel şeyler fısıldıyor.
Özetle; insan, çok yüksek zihinsel bir donanıma sahip bir varlık. Düşünme/akıl/ kavrama gücü, dil gelişimi, iletişim becerileri, duygu dünyası, kendi farkında olma gibi alanlarda birey ve topluma yönelik işlevsel katkıları kabul edilen öğrenme ile mutlu bireyler ve güzel bir dünya bizim kazanımız olacaktır.
Yorum Yazın