İnsan, içini ezen bir bekleyişin içinde tükenirken, başkalarının muradına erişini seyretmek zorunda kalır bazen ve “Bunca gamı, bunca derdi Mevla yalnız bana mı verdi?” diye mırıldanır. Sanki kader, bir yangının külleri gibi üzerime savrulmuş da rüzgâr hep tersime esmiş gibi...
Türkü, yalnızca dillerde dolanan bir melodi değildir; bir ruhun, suskunluğun en derin çığlığıdır. Herkes muradına ererken, bir gönlün her gün biraz daha erimesi, umudun tükenmeye yüz tutması, ama yine de beklemekten vazgeçememek... İşte, bu dizelerin gerçekliği burada saklıdır. Yitip giden zaman, yaşanmamış anılar ve hep bir yarım kalış...
Dağların karı erir de bu yüreğin acısı erimez mi? Belli ki erimez. Bunca mevsim geçti, günler dönüştü, mevsimler döndü ama bu bekleyiş hep sürdü. Kimi zaman sabır, sevgiyi büyütmenin en ağır ama en anlamlı yoludur. İşte bu yüzden, türkünün içinde duyulan acı, yalnızca yas değil, bir tür kabullenişin de sesidir.
Felek… Ne tuhaf bir kelime. Sanki hem zalim hem de öğretmen. İnsan bazen, feleğin ona neden sırt çevirdiğini anlayamaz. Dualar göğe yükselirken cevapsız kalınca, bekleyişe rıza göstermekten başka ne çare kalır ki? Sabır ve teslimiyet, insanın en güçlü sığınağıdır. Bekleyen her âşık, içindeki yangını sabrın rüzgârıyla körükler. Ve bazen, kavuşmak için yanıp tutuşmak, kavuşmanın kendisinden daha çok şey anlatır.
Ama yine de, bir umudun ucuna tutunur âşık. "Ecel kapımı çalmadan, durma gel ömrümün varı..." Zira ömür dediğin nedir ki? Bir avuç zamandan biraz daha fazlası… Ecel kapıyı çalmadan gel, diyor. Son demde de olsa bir çift söz duymak, bir elin sıcaklığını hissetmek, baharı karşılamak istiyor. Çünkü bilir ki her baharın bir sonu olduğu gibi, her kışın ardında da yeni bir bahar saklıdır.
İşte bu yüzdendir ki bu türkü, yalnızca bir ağıt değil, bir başkaldırı ve bir yakarıştır. Aynı zamanda da insanoğlunun feleğe karşı gösterdiği en zarif sabırdır. Gözyaşlarına karışan tevekküldür belki de… Kimi zaman elimizden hiçbir şey gelmez, kelimeler kifayetsiz kalır. İşte o zaman türküler imdada yetişir, yükü sırtlayıp taşıyan bir yoldaş olur.
Her baharın bir sonu, her bekleyişin bir eşiği vardır. Ancak baharın solduğu her yerde, toprağın derinlerinde bir umut uyanır. Belki de türkünün her dizesinde yankılanan o bekleyiş, bir çiçeğin tohumunun çatlama anıdır. Bir gün, feleğin sillesini yemiş gönüller de muradına erecek mi bilinmez… Ama her baharın ardından, yeni bir baharın geleceği kesindir.

























Yorum Yazın