Duygusal yoksunluk yaşayan bireyler “duygusal sigortaya” ihtiyaç duyarlar.
İnsan çocukluk döneminde dünya hakkında, deneyimlerine dayalı bir genelleme yaparak zihinsel ve duygusal kısa yollarla bir çerçeve meydana getiriyor. Çocukluğunda öğrendiği duygusal ve zihinsel bu kısa yollar zihinsel haritalar şeklinde şemalar oluşturuyor. Bu haritalar o kadar etkin bir yapı halini alıyor ki birey anne baba olsa bile bu şemalar işlevselliğini aynen kuruyor. Bu şemaların oluşturduğu duygu, düşünce ve inançları çocuklarımıza kodlama eğiliminde oluyoruz. Kimi zaman olumsuz olan bu zihinsel haritalar ebeveynlerin çocuklara aktarımı ile önemli bir sorun haline gelebiliyor.
Örneğin güvensizlik şeması altında “dünya çok tehlikeli bir yer” inancı oluşmuş bir ebeveyn, çocuklarına korunmaları için güvensizlik şemasını aktarma eğiliminde olabiliyor. Bu şemalar da çocukların kendilerini ve dünyayı algılamaları üzerinde zihinsel çarpıtmalara neden oluyor. Bu nedenle çocuklarda olumsuz şemaların oluşmasında ebeveyn tutumlarının etkisi yüksek düzeyde olabiliyor.
Bazen bu şemalarla duygusal yoksunluk olarak da karşılaşıyoruz; bu duygusal yoksunluk yaşamımızın birçok alanında karşımıza çıkıyor. Bir çocuğun duygusal olarak aç bir ebeveyne sahip olmasının onun psikolojik gelişimi üzerine etkisi veya bu bireyin özellikle eşleri ve çocuklarıyla olan ilişkileri üzerindeki olumsuz tutumları tahminimizden çok daha fazla olabiliyor. Duygusal yoksunluk, ilişkilerde sağlıksız bir iletişim ve bağlanma, beslenme konusunda yanlış alışkanlıklar gibi çok önemli sonuçlar da ortaya çıkartıyor.
Duygusal yoksunluğa, altta yatan sürekli bir isteme duygusu ya da bir şeylerin eksik olduğu şeklindeki duygusal durum diyebiliriz. Değerli olmak, sevilmek ve onaylanmak gibi duyguların giderilmesi amacı ile oluşturulmaktadır. Bu durum bir insanın başkalarıyla bağlantı kurmasını zorlaştıran travma, reddedilme veya sosyal becerilerin eksikliğinin bir sonucu da olabiliyor.
Duygusal yoksunluk da genellikle çocukluk döneminde karşılanmayan duygusal ihtiyaçlardan kaynaklanmaktadır. Örneğin sevgi ihtiyacı karşılanmamış bir çocuk büyüdüğünde, bu duygu yetişkinlikte kendisini yüksek bir şekilde “duygusal yakınlık” ihtiyacı olarak bağımlı ilişkiler şeklinde karşımıza çıkabilir. Bu sevgi yoksunluğunun oluşturduğu durum romantik bir partnere ve hatta çocuğuna sorunlu bağlanma oluşturabilir. Duygusal yoksunluğu olan bir bireyle olan ilişki, genellikle duygusal enerjiden yoksun, muhatabının sürekli olarak tüketildiği duygusal olarak yıpranan bir durum sergiler. Bu nedenle duygusal açlık sevgi değil bağımlılıktır.
Duygusal açlık yaşayan bireyler “duygusal sigortaya” ihtiyaç duyarlar. Yardımsever olmak, sürekli başkalarının ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmak gibi. Başkalarından sürekli onay istemek, duygusal açlığın ayırt edici diğer bir özelliğidir.
Ebeveyni duygusal yoksunluk yaşayan çocuklar, genellikle, kararsız, güvenmeyen, ‘mış’gibi görünen, öz saygı ve öz disiplinleri olmayan bireyler olmaktadırlar.
Bu durumdaki ebeveynler çocuklarının kişisel özellikleri, kabiliyetleri, ilgi ve hayalleri ile orantılı bir gelişim sağlamak yerine kendini eksik hissettiği alanlarla ilgili yönlendirme gayretinde olurlar. Kendini çaresizlik kıskacında bulmuş bir ebeveynin gündemi bu olurken çocuğun temel ihtiyacı sevilmek veya onaylanmak olabilir. Güvensizlik şeması olan bir ebeveynin özgürlük değeri yüksek bir çocuğu varsa bu ebeveynin davranışı çocuğun özgürlük alanlarındaki oluşabilecek riskler üzerinde olacaktır.
Ebeveynlikte bazen duygusal yoksunluk sevgi gibi görünebilir ve genellikle sevgiyle karıştırılır, ancak yöneldiği kişi üzerinde tam tersi bir etkiye sahiptir. Sevgi ilişkiyi beslerken, duygusal açlık ilişkiyi tüketir ve anlamsız kılar. Duygusal açlıkla sevgi arasındaki farkı anlamak, bazı insanların neden ebeveyn-çocuk veya yetişkin ilişkilerinde kendilerini beslenmiş veya güvende hissetmediklerini açıklamaya yardımcı olabilir.
Bir çok yetişkin yaptıkları hiçbir şeyin yeterli olmadığına inanrlar. Çocukların ihtiyaçlarını sürekli olarak karşılayamadıklarını düşündükleri ebeveyn tutumları gerçekleştirirler.
Duygusal yoksunluğu olan ebeveyn, baskıcı, müdahaleci, boğucu, aşırı korumacı, sahiplenici veya dengesiz olarak tanımlanan bir ilişki tipi geliştirir. Maalesef bu davranışlar genellikle kişinin gerçek sevgisini değil duygusal açlığı ifade etmektedir. Duygusal aç ebeveyn veya eşler genellikle duygusal açlıkla sevgiyi karıştırırlar. Bir kişi, sevdiğini söylediği kişiye karşı son derece dikkatli veya şefkatli görünebilir ve bu olumlu bir tutum olarak algılanabilir. Bununla birlikte, duygusal açlık sevgiden farklıdır, çünkü kişi burada sevgiyle beslendiği gibi beslenmez; bunun yerine hayat enerjisinin tükendiğini hisseder.
Sevgi konusunda duygusal yoksunluğu olan birey, bunu çoğu zaman başka biri ile doldurmaya çalışır. Bu bazen bir partner bazen bir evlat olabilir. Dikkati veya sevgisi iki tarafı da beslemeye yönelik olarak gelmez, verme eğilimli gibi görünse de aslında bir alma tutum ve davranışı geliştirir.
Duygusal yoksunluk yaşayan kişiler, “sevgi " veya "Seni seviyorum" gibi kelimeleri en sık başkaları için en çok hissettiklerinde değil, güçlü bağımlılık ihtiyaçları yaşadıklarında ve güvenceye ihtiyaç duyduklarında ifade etmektedirler.
Duygusal yetkinliği olan bir ebeveyn olmak için kendimizi iyi tanıyabilmek, duygularımızın farkında olmak, bunu ifade edebilmekle başlayabiliriz, daha sonra çocuklarımızın kişilik özellikleri, ihtiyaçları, hayalleri gibi durumları fark etmek, her insanın özel bir birey olduğunu bilerek sorumluluklarımızı yerine getirmek daha doğru bir davranış olacaktır.
Yorum Yazın