Duygusal açlık yaşamımızın tüm alanlarında karşımıza sıkça çıkıyor. Bir çocuğun duygusal olarak aç bir ebeveyne sahip olmasının onun psikolojik gelişimi üzerine etkisi veya bu bireyin özellikle eşleri ve çocuklarıyla olan ilişkileri üzerindeki olumsuz tutumları tahminimizden çok daha fazla olabiliyor. Duygusal açlık, ilişkilerde sağlıksız bir iletişim ve bağlanma, beslenme konusunda yanlış alışkanlıklar gibi çok önemli sonuçlar da ortaya çıkartıyor.
Duygusal açlık, altta yatan sürekli bir isteme duygusu ya da bir şeylerin eksik olduğu şeklindeki duygusal durum diyebiliriz. Yalnızlık, ilgi ve sevgi ihtiyacı gibi duyguların giderilmesi amacı ile oluşturulmaktadır. Bu durum bir insanın başkalarıyla bağlantı kurmasını zorlaştıran travma, reddedilme veya sosyal becerilerin eksikliğinin bir sonucu da olabiliyor.
Duygusal açlık, genellikle çocuklukta karşılanmayan duygusal ihtiyaç hissinden kaynaklanmaktadır. Çocuklar sevgisiz ya da şefkatsiz büyüdüğünde, bu duygu yetişkinlikte kendisini yüksek bir şekilde “duygusal yakınlık” olarak göstermektedir. Bu ihtiyacın karşılanması için, yoksun bir kişi romantik bir partnere ve hatta çocuğuna bağlanabilir. Duygusal açlıkta ilişkiler genellikle duygusal enerjiden yoksun, muhatabının sürekli olarak tüketildiği duygusal olarak tüketen bir ilişkidir. Bu nedenle Duygusal açlık sevgi değildir.
Duygusal açlık yaşayan bireyler “duygusal sigortaya” ihtiyaç duyarlar. Yardımsever olmak, sürekli başkalarının ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmak gibi. Başkalarından sürekli onay istemek, duygusal açlığın ayırt edici diğer bir özelliğidir,
Ebeveyni duygusal açlık yaşayan çocuklar, genellikle, kararsız, güvenmeyen, mış gibi görünen, öz saygı ve öz disiplinleri olmayan bireyler olmaktadırlar.
Duygusal açlık yaşayan insanlar sosyal olarak 'yıldız' olan insanlara aşırı derecede bağlı olabilirler bu çok sayıda arkadaşı veya bir tür statüsü yüksek insanları etrafında bulundururlar. Bu kişilerle çevresinde dinamik sosyal bir dünya oluştururlar.
İlişkilerde duygusal açlık sevgi gibi görünebilir ve genellikle sevgiyle karıştırılır, ancak yöneldiği kişi üzerinde tam tersi bir etkiye sahiptir. Sevgi ilişkiyi beslerken, duygusal açlık ilişkiyi tüketir ve anlamsız kılar. Duygusal açlıkla sevgi arasındaki farkı anlamak, bazı insanların neden ebeveyn-çocuk veya yetişkin ilişkilerinde kendilerini beslenmiş veya güvende hissetmediklerini açıklamaya yardımcı olabilir. Bu yazımızda duygusal açlığın insanlarda farklı yönlerde oluşturduğu etki üzerinde duracağız.
Bildiğiniz gibi, birçok yetişkin, ilişkilerinde yaptıkları hiçbir şeyin yeterli olmadığına inandıkları ve partnerlerinin ihtiyaçlarını sürekli olarak karşılayamadıklarını düşündükleri romantik ilişkiler yaşarlar.
Duygusal açlık çeken insan, baskıcı, müdahaleci, boğucu, aşırı korumacı, sahiplenici veya dengesiz olarak tanımlanan bir ilişki tipi geliştirirler. Maalesef bu davranışlar genellikle kişinin gerçek sevgisini değil duygusal açlığı ifade etmektedir. İlişkilerde genellikle duygusal açlıkla sevgi karıştırırlar. İlişkinin ilk başlangıcında çok fazla karıştırılabilen bu durumun nedeni ikisinin de özlem ve duygusal yoğunluk içermesidir. Bir kişi, sevdiğini söylediği kişiye karşı son derece dikkatli veya şefkatli görünebilir ve bu olumlu bir tutum olarak algılanabilir. Bununla birlikte, duygusal açlık sevgiden farklıdır, çünkü kişi burada sevgiyle beslendiği gibi beslenmez; bunun yerine hayat enerjisinin tükendiğini hisseder.
Bir kişi duygusal açlık hissettiğinde, bunu çoğu zaman başka bir kişiyi kullanarak doldurmaya çalıştıkları bir ihtiyaç olarak yaşarlar. Dikkatleri veya sevgileri iki tarafı da beslemeye yönelik olarak gelmez, verme eğilimli gibi görünse de aslında bir alma tutum ve davranışı geliştirirler
Duygusal yoksunluk yaşayan kişiler, “sevgi " veya "Seni seviyorum" gibi kelimeleri en sık başkaları için en çok hissettiklerinde değil, güçlü bağımlılık ihtiyaçları yaşadıklarında ve güvenceye ihtiyaç duyduklarında ifade etmektedirler.
Duygusal açlık sorununu aşmak için kendimizi iyi tanıyabilmek, duygularımızın farkında olmak, bunu ifade edebilmek ve başkalarının duygularını tanımlayabilmek ve bu duygular ile sağlıklı iletişim oluşturabilmek çözüm yollarımız olabilir.
Yorum Yazın