Evimizin en kuytu çekmecesinde, eski bir mendile sarılı, küçücük bir yadigâr saklanır: dedemin çakmağı. Ne bir yangın başlatmıştır o çakmak, ne de bir sigaranın ucunu tutuşturmuştur bizim ellerimizde. Ama yine de her baktığımda içimi ısıtan bir kor taşır içinde; geçmişten bugüne uzanan bir hatıranın sıcaklığı…
Sözünü ettiğim, halk arasında “Muhtar çakmağı” diye bilinen, aslında Avusturya menşeli benzinli Imco marka çakmaktır. Altmışlı yıllarda, hemen her köy muhtarının cebinde parlayan, rüzgâr dinlemeden yanan bu çakmak, zamanla sadece işleviyle değil, taşıdığı sembolle de hafızalara kazınmıştır.
Adı ‘muhtar’ olsa da bu çakmak, aslında ne sadece muhtarlara üretilmiştir ne de yalnızca onların ihtiyacını gidermiştir. Lakin kaderin bir cilvesi, onu Türkiye’nin dört bir yanında muhtarlara armağan edilmiş kutsal bir nesneye dönüştürür. Hikâyesi, tam da bu noktada başlar.
Yıllar önce, Avusturya’da işçi olarak çalışan iki gurbetçi vatandaşımız, dönerken yanlarında getirip satmak umuduyla valizlerini yüzlerce çakmakla doldururlar. Fakat Türkiye gümrüğünde yakalanırlar. O günün yasalarına göre, bu ticaret girişimi kaçakçılık sayıldığından, bütün çakmaklara el konulur. Lakin çakmaklar öylece rafa kaldırılmaz; dönemin yöneticileri farklı bir karar alır. Bu kaliteli ve zarif aletler, valilikler aracılığıyla ülkenin dört bir yanındaki muhtarlara hediye edilir.
İşte o gün, Imco markasıyla üretilen bu çakmak, Anadolu’nun taşında toprağında “muhtar çakmağı” diye anılmaya başlar. Belki de halkın güvenle başvurduğu muhtar figürüyle bu sağlam, kararlı çakmağın kişiliği örtüşür bir yerde. Basit görünümüne rağmen, rüzgâra meydan okuyan aleviyle güven verir. Zarif ama dayanıklıdır. Tıpkı Anadolu insanı gibi.
1936 yılında Avusturya’da üretilmeye başlanan Imco 6700 modeli, zaman içinde geliştirilmiş, paslanmaz çelikle sağlamlaştırılmış ve yakıtı yeniden doldurulabilir hale getirilmiştir. Bugün, koleksiyonerlerin gözdesi haline gelen bu çakmaklar, sadece bir tütün aracı değil; aynı zamanda bir dönemin sessiz tanığıdır.
Dedemin o çakmağı… Her elime alışımda, avuçlarımda onun nasır tutmuş ellerini hissederim. Belki de hiç sigara içmediğim halde, o çakmakla kurduğum duygusal bağın sebebi budur. Dede torun arasındaki köprüde, geçmişin metalden bir yankısıdır bu çakmak.
Fiyatını sorsanız, bir koleksiyoncu kataloğundan sayfa sayfa bilgi bulabilirsiniz. Ama bizim için paha biçilemez. Çünkü o çakmak, yalnızca metal değildir. Bir neslin emeğidir, bir gurbetçinin umutla dolu valizidir, bir dedenin cebinde taşıdığı vakar, bir torunun yüreğinde taşıdığı özlemdir.

























Yorum Yazın