‘Benim geçmişim bir çöplüktür;
Çöplüğü de ancak köpekler karıştırır.’ N. .Fazıl Kısakürek
Bohem: Fransızca bir kelimedir. ‘Çingenelerin başıboş ve göçebe yaşamlarına benzer şekilde günü gününe, dertsiz, tasasız ve derbeder bir yaşayış şekli olan kimse veya topluluk anlamına gelir. (Genellikle sanat ve yazın çevresinden kimse ya da topluluk).’
Bohem: Geleneksel toplum normlarına karşı çıkan, sanat, kültür ve özgürlüğü ön planda tutan bireyleri tanımlar.
Geçenlerde Sosyal Medya da Profesör Mustafa Öztürk’ün bir videosunu izledim. Merhum Üstad Necip Fazıl’ı ve hayatını konu ediyor. Ancak iyi niyetle anlatmıyor. Üstadın geçmiş teki hayatını Bohem hayatı olarak değerlendiriyor. Anlatış tarzına bakıldığında pekiyi niyetli olmadığı anlaşılıyor. Zira ‘bütün ameller niyete göre’ derler bilindiği gibi. Yani ‘innemel amalü bin niyet’. Hep evvelki hayatını ön plana çıkararak geri kalan hayatını gizlemeye çalışıyor. Sonraki hayatını evvelki hayatı ile gölgeliyor. Kendisinde olan değişimin bir nevi takiyye veya hayatının devamına alet ettiğini demeye çalışıyor. Gerçeği saklıyor. Sonraki İslamcı düşünce ve faaliyetlerini gençlik hareketlerini küçümsüyor. Velhasıl Onun Büyük Doğu idealini hafife alıyor. Rasyonel ve tarafsız bir anlatım ve tanıtım değil. İlahiyatçı olan Hoca olayları sol ağızdan yorumluyor ve Üstadı gözden ve gönülden düşürmeye çalışıyor. Başka başka konularda birkaç videosuna da baktım. Anlatımları asıl konunun aleyhine ve sola yatkın, solun lehine bir görüntüyle veriyor. Üstadın ömründe hiç namaz kılmadığına işaretle özüyle sözünün bir olmadığını demeye çalışıyor. Ve buna da rahmetli Kadir Mısıroğlu’nu şahit tutuyor. Abdülhakim Arvasi’yi de rejimle uyumlu çalışmakla suçluyor. Bu konular beni bir makale yazmama zorladı.
1924’te Maarif Vekâlet’inin açtığı yurtdışına öğrenci gönderme sınavında başarı gösterdiği için Paris’e gider. 21 yaşındayken Paris’te kumar illetine yakalanır. Tamamlamadan geri Türkiye’ye döner veya döndürülür. Benzer hayata döndükten sonrada 1934 yılına kadar devam eder.
‘Allah dostunu gördüm,
Bundan altı yıl evvel;
Bir akşamdı ki, zaman
Donacak kadar güzel.’
1934’e kadar Bohem bir hayat yaşayan Necip Fazıl’ı, o yıl vapurda tanıştığı Abdülhakim Arvasi’nin irşadı Bohem hayattan kurtarır. Himayesinde büyüdüğü dedesinin vefatı sonrası bir süre sahipsiz kalan Necip Fazıl’ın Bohem bir hayata sürüklenmesi için düştüğü boşluğa bağlamak gerekir. 1934 yılı, İslam dışı hayatını en koyu rengiyle yaşadığı günlerde Beyoğlu Ağa camiinde vaaz veren Abdülhakim Arvasi ile tanışır ve ondan kopamaz. O ve Ben adlı eserinde ‘Kurtarıcım’ der Abdülhakim Arvasi ile tanışmasından sonra Bohem hayatından vazgeçer ve sade bir hayat yaşamaya başlar. Öncesinde kadın siluetini öne alan ‘Kaldırımlar’ şiirini yazan Üstad, fikri bir değişim ve dönüşümden sonra İslam şairi olarak vefatına kadar davasını savunur ve karşılığını da çileli bir hayat yaşayarak öder. Önceleri göklere çıkartılan Üstad İslami fikriyata dönünce tu kaka edilir. Necip Fazıl, eski Bohem hayatı için ‘Eğer mal ve sermaye benimse yaktım yıktım kül oldu’ der.
Can Yücel: Elazığlı alevi bir aileye mensup, Muhalif bir kişiliğe sahip olan sol görüşlü sanatçı: ‘Solcular Necip Fazıl’ı niçin okumuyor? Solda adam mı var, Necip Fazıl’ı anla yacak, hepsi dangalak’. Fikir birliğimiz olsun olmasın, Necip Fazıl’ın en önemli tarafı fikri, felsefi şiir vadisinde en iyi işi yapmış olmasıdır. Şiirleri bu sahanın harika eserleridir. Necip Fazıl Bohem döneminde ne yapmış ise, sonraki dönemde de aynı şeyi yapmıştır. Felsefi şiirini devam ettirmiştir. Bu sadece şiirlerinde değil, nesirlerinde de görülür. Mesela Abdülhamit hakkındaki eserlerinde bunu çok net olarak görebiliriz. Çok değerli bir eser. (Cuma Dergisi 2004)
Necip Fazıl
Büyük Doğu
Özlemini ummuştur.
Büyük Doğu bayrağıyla,
Hemen hemen
Her il ve ilçede verdiği
Konferanslarıyla,
Yüze yakın eseriyle
‘Büyük Doğu nesli’
Yetiştirmiştir.
Büyük Doğu dergisinde
Ve eserlerinde İslam
Davasını sırtlanarak
Müslüman olma
Sorumluluğunu yerine
Getirmeye çalışırken
Sekiz kez
Hapishaneye düştü.
‘İnsan vardır
Alçak gönüllüdür.
İnsan vardır
Alçaklığa gönüllüdür’.
‘Ölüm güzel şey, budur
Perde ardından haber
Hiç güzel olmasaydı
Ölür müydü Peygamber?
Öleceğiz müjdeler olsun,
Müjdeler olsun!
Ölümü de öldüren Rabbe
Secdeler olsun’
Kapı kapı, yolun son
Kapısı ölümse;
Her kapıda ağlayıp
O kapıda gülümse!’
Zafer araban senin,
Gıcırtılı bir tabut!’
Bir konferansta
Ara verip Gelincik
Sigarasını yakınca
Dinleyicilerin
Şaşkınlığını görmüş
‘Ne o bana bir sigarayı
Çok mu görüyorsunuz?
Bana, benim için
Yanan Bir o var’
Deyivermiş
‘Her şey, her şey
Şu tek müjdede;
Yoktur ölüm,
Allah diyene!
Canım kurban,
Başı secdede,
İki büklüm,
Allah diyene!’
Nasıl-niçin delisi aklı
Susturmakta iş;
Sırtında dağlarca yük,
Namaza durmakta iş.
Cehennem olmasa da
Şerden yılacak insan.
Ve cennet de olmasa
Namaz kılacak insan.
Sakaryam saf çocuğu
Masum Anadolu’nun
Divanesi ikimiz kaldık
Allah yolunun
Sen ve Ben gözyaşıyla
Islanmış hamurdanız
Rengimize baksınlar
Kandan ve çamurdanız.
Üstad vasiyetinde
‘Allah ve Resulünden
Başka Her şey hiç ve batıl’
‘Son günüm
Olmasın dostum,
Çelengim, top arabam;
Alıp beni götürsün, tam
Dört inanmış insan’
Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
‘Tahtadan yapılmış
Bir uzun kutu;
Baş tarafı geniş,
Ayakucu dar.
Çıkanlar bilir ki,
Bu boş tabutu,
Yarın kendileri
Dolduracaklar’
‘Gökten bir el
Yaşlı gözleri siler
Şenlenir evimiz
Barkımız bizim
Sapan taşların
Yanında füze
Başka âlemlerle
Farkımız bizim
Yer gök su vermem
Dediği zaman
Her tarlayı sunar
Arkımız bizim
Gideriz nur yolu
İzde gideriz
Taş bağırda sular
Dizde gideriz
Bir gün akşam olur
Bizde gideriz
Kalır dudaklarda
Şarkımız bizim’
‘Üç günlük dünya için
Gayret üstüne gayret,
Ebedi bir yaşam için
Gayret yok hayret’
‘Şu geçeni durdursam,
Çekipte eteğinden;
Soruversem: haberin
Var mı öleceğinden’
‘Müldecim, kurtarıcım,
Efendim, Peygamberim:
Sana uymayan ölçü;
Hayat olsa teperim!’
‘Bir namazım,
Bir duam, birde
Eski Seccadem,
Hepsi hepsi
Bu kadar,
İşte benim Sermaye.’
‘Ya Allah’a baş eğer
Hiç kimseye Eğmezsin,
Ya da herkese baş eğer
Hiçbir Şeye değmezsin.’
‘Ya İslam’la yükselir,
Ya inkârla çürürsün,
Bu Yol mezarda bitmiyor,
Gittiğinde görürsün.’
‘Bu kasvet dünyasında
Kalmadı özlediğim,
Namaz vaktinden başka
Anını gözlediğim.’
‘Beni kimsecikler
Okşamaz madem,
Öp beni Alnımdan,
Sen öp seccadem.’
‘Ellerime uzanan
Dudakları tepeyim,
Allah diyen gel seni
Ayağından öpeyim.’
‘Namaz, sancıma ilaç,
Yanık yerime merhem;
Onsuz, ebedi hayat
Benim olsa istemem!’
‘Basit kişi hep ilgi görür,
Kaliteli kişiler ise
Hep yalnız kalır.
Çünkü ucuz malın
Alıcısı çok olur.’
‘Baba katiliyle
Baban bir safta!
Birde geri adam
Boynumda yafta.’
‘Keşke ben
‘Allah’ kelimesinden
Başka ağzından
Tek bir söz çıkmayan
Bir dilsiz olsaydım.’
‘Aldığımız nefesi bile
Geri veriyorsak,
Hiçbir şey
Bizim değildir.’
‘ARmut deyip geçmeyin!
Onun ilk hecesi
Çoğu kişide yoktur.’
‘Ben bir garip insanım.
Ne tahtım var ne tacım.
Tut elimden Allah’ım,
Yalnız sana muhtacım.’
‘Güzel Allah’ım, sende
Ne gelecekse gelsin;
Senki, rahmetinle de,
Kahrınla da güzelsin.’
‘İnsanlar iki yerde ayrılır;
Vaktini beşe ayıranlar,
Vaktini boşa ayıranlar.’
‘Makyajı abdest olan
Bir kadının;
Hayatı da güzeldir,
Hayasıda…’
‘Oluklar çift; birinden
Nur akar: Birinden kir’
‘İnsandır sanıyordum
Mukaddes yüke hamal
Hamallık ki, sonunda,
Ne rütbe var, ne de mal.’
‘Bana kefendir yatak,
Sana tabuttur havuz;
Sen kıvrıl ben gideyim
Son Peygamber kılavuz.’
‘Allah’ın on pulunu
Bekleye dursun on kul;
Bir kişiye tam dokuz,
Dokuz kişiye bir pul.
Bu taksimi kurt yapmaz
Kuzulara şah olsa.’
‘Geldi ölümlü yalan,
Gitti ölümsüz gerçek.
Siz, hayat süren leşler
Sizi kim diriltecek?’
‘Zamanı kokutanlar
Mürteci diyor bana;
Yükseldik sanıyorlar,
Alçaldıkça tabana.’
‘Büyük randevu
Bilsem nerede,
Saat kaşta?
Tabutumun tahtası,
Bilsem hangi ağaçta?’
‘Camiler serbest ama
Bütün yolları yasak;
Onlar meydana hâkim,
Bizse camide tutsak…’
‘Ticaretin tüm ziyan!’
Diye bir ses rüyada;
Mezarına birlikte
Girecek şeyi kazan!
Seni gözleyen eşya,
Bitpazarı dünyada,
Patiska kefen,
Çürük teneşir,
İsli kazan…’
‘Minarede ‘ölü var!’
Diye bir acı sala…
Er kişi niyetine
Saf saf namaz…
Ne ala!
Böyledir de ölüme
Kimse inanmaz hala!
Ne tabutu taşıyan,
Ne de toprağı kazan…’
Sonuç olarak; ESSELAM isimli Efendimizin hayatını anlatan şiir kitabından alıntı ile noktalayacağım. ‘Allah’ın ‘Teslim olunuz!’ emrini verdiği Gaye-İnsan ve Ufuk-Peygambere, bildiğiniz veya bilmediğiniz, haberini aldığınız veya almadığınız, anlayabildiğiniz veya anla yamadığınız her tarafıyla ve her zerrenizle teslim olmaktan başka gayeniz olmasın. Tek başına ‘doğru’ diye bir şey yok; O’nun getirdiği ‘doğru’ diye bir şey var. Ben ‘hakikat ‘ten O’na giden değil, O’nu topyekûn kabullendikten sonra O’ndan hakikate gelen müminim. Hakikat mi? Hakikat sadece Allah’ın dediği ve O’na bildirdiğidir. O ki varlık o yüzden. En büyük dileğim. Müslümanlardan şunu istiyorum: Benim için, Necip Fazıl’ın kaza borcuna karşılık niyetiyle bir günlük 5 vakit namaz kılması ve yine bir gün oruç tutması. Şafii içtihadınca caizdir. Ve aynı içtihat Hanefilerce de rahmettir. En aşağı 100 Tevhid çekip sevabını mislini bana hediye etmesi. 70 bine dolması lazım. Bir de, üzerimde hakkı olan ların bunu Allah rızası için helal etmeleri.’
Selam ve dua ile…

























Yorum Yazın