Ah bir gelse tekrar neler neler yapardım.
Keşke dönse de...
Ona neler söyler anlatırdım.
Ondan neler dinlerdim.
Şeklinde cümleler kurduğumuz hayatımızın belirli dönemleri vardır.
Bunlardandır bir tanesi de;
Belki de en çok özlem duyduğumuz
Düşünce ağlayıp
Acıkınca zırladığımız.
Bir balon elimizden uçtu gitti diye arkasından saatlerce gözyaşı döktüğümüz.
Bazen de hiçbir şey bulamayıp can sıkıntısından ağladığımız günler...
Çocukluğumuz.
Dağ bayır demeden gezerdik o zamanlar.
Yorulmak nedir bilmeden.
Koşardık dört nala uçsuz bucaksız kırlarda.
Gücümüz yettiğince çığlıklar atıp yankı yapan sesimizi dinlerdik sonra.
Sanki dağlarla diyalog kurarcasına...
Salça sürülmüş mis ekmekler ellerde,
Gözlerimiz arkadaşlarımızın pencerelerinde,
Yürekler büyüklerin ağzından çıkacak "Haydi sen de in oyna" sözlerinde.
Gelen izinler sonrası bulurduk kendimizi meyve ağaçlarının tepelerinde.
Oyunlar oynardık sabah akşam,
Korku bilmeden vakit doldu demeden.
Üç taşlar beş taşlar
Seksekler, uzun atlamalar, körebeler, yakar toplar...
Erkekler ip atlamasını bilirdi,
Kızlar maç yapmasını.
Cinsiyeti yoktu oyunlarımızın,
Çünkü kardeşçe yaşanmasını iyi bilirdik o zamanlar.
Bacası tüten evlerde dinlenirdi masallar,
Sorulurdu bilmeceler yapılırdı hoş sohbetler.
Konuşmaya başlayınca dünyaları anlatırdık,
Kapanmazdı çeneler.
Sevgiyi de bilirdik, saygıyı da.
Elimizdekinin en güzelini vermeyi öğrendik dostumuza.
Kalabalıktık eskiden,
Evimizin kaç sokak ötesindekini de tanırdık.
Ahmet amca Ayşe teyze taşırken poşetlerini,
Koşa koşa giderdik yardımlarına.
Severdik her canlıyı, otu çöpü.
Güzeldik her şeyiyle, masumdu bütün gözler.
Psikoloji nedir bilmezdik, bozulması şöyle dursun.
İşte böyleydi o zamanlar.
Eskidendi güzellikler.
Arayıp da sorsak gelmeyecek o günler.
Yorum Yazın