© Redaktör Haber 2022

“TÜRKÇE BİZİM ANAMIZIN AK SÜTÜ GİBİDİR.”

Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Rektörü ve Türkiye Yazarlar Birliği Başkanı Prof. Dr. Musa Kazım Arıcan “Yahya Kemal’in de dediği gibi Türkçe bizim ananımızın ak sütü gibidir. Aslında Türkçe en iyi aile içinde öğrenilir.” dedi.

Redaktör Haber dergisi olarak aralık sayımızdaki sayfalarımıza Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Rektörü ve Türkiye Yazarlar Birliği Başkanı Prof. Dr. Musa Kazım Arıcan’ı konuk ettik. Türkiye Yazarlar Birliği, Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği, Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi ve Yunus Emre Enstitüsü tarafından "Yunus Emre ve Türkçe Yılı" dolayısıyla gerçekleştirilen "Türkçe Şurası" hakkında ve günümüz problemlerinden “dijitalleşen dünyamızda Türkçeyi doğru kullanmak”  üzerine Prof. Dr. Musa Kazım Arıcan’ın görüşlerini aldık. Ankara’nın tarihî mekânlarından biri olan Ulus’ta yerleşkesi bulunan Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesinin kısa sürede geldiği noktayı ve gelecek hedeflerini de konuştuk.

—“Türkçe Şûrası”nı değerlendirebilir misiniz?

Uzmanlar, Türkçenin içinde bulunduğu durumu değerlendirmek ve dilin güncel sorunlarına çözüm önerileri getirmek amacıyla "Türkçe Şûrası”nda bir araya geldi.

Türkçenin tarihten günümüze kadarki süreçleri, geçirdiği evreler, günümüz problemlerinden ve başka dillerden etkilenmesi, gelişen teknoloji karşısında dünyadaki durumu gibi meseleler; tüm boyutlarıyla ele alınıp sahanın uzmanları ve bu konuda sözü, derdi, davası ya da çalışmaları olan alaylı,  mektepli Türkçe sevdalıları ve Türkçe işçileri ile masaya yatırılıp bir istişare şûrası gerçekleştirildi.

Amacımız; sivil toplumla beraber akademinin özgürce,  hiçbir kurumu hedef almadan, objektif olarak, sorunları tespit ederek, problemleri çözüme kavuşturmaktır. Bunun sonuç bildirgesini de başta Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere tüm kurum ve kuruluşlarımızla paylaşacağız.

—Dijitalleşen bir dünyada yaşıyoruz. Türkçenin bu dijitalleşmede avantaj ve dezavantajları nelerdir?

Dijitalleşme, artık yeni bir mecra. Dünya dijital bir çağa girdi. Bu çağın ister istemez olumlu veya olumsuz tarafları olacak. Dijital çağ ile insanların yazmaya ilgisi arttı ve kendi bloklarını oluşturmaya başladılar. Uluslararası insan profilleri ortaya çıkmaya başladı. Küreselleşen bir dünya olarak artık farklı dilleri kullanabilen insanlarımız ifade ve düşüncelerini ülkeleri ve kendileri adına yazmaya başladı. Her dönüşümün beraberinde getirdiği dezavantajları da göz ardı etmemek lazım. Diller canlıdır, her zaman gelişir ama bu gelişmeyi Türkçenin mantığına, felsefesine ve gramerine uygun bir şekilde yapmamız lazım.

KISALTMALAR VE EMOJİLER İLE TÜRKÇEMİZ YOZLAŞTIRILMAMALI

Medya okuryazarlığı diye bir literatür gelişiyor. Dijital mecra kaçınılmaz. Yahya Kemal’in de dediği gibi “Türkçe bizim anamızın ak sütü gibidir.” Aslında Türkçe en iyi aile içinde öğrenilir. Biz çocuklarımızı iyi okutmak adına test yöntemlerini kullanırken okuma alışkınlıklarını ihmal etmemeliyiz. Hatta o testlere destek olacak okumalar yaptırmamız gerekir.

SÖZLÜ GELENEĞİMİZ ÇOK GÜÇLÜ

Annelerimiz ve babalarımız okuma yazma bilmiyordu ama masal, şiir ve ninniler biliyordu. Ezberci eğitime karşı çıkalım derken şiir ezberini göz ardı ettik. Burada ailelerimize çok iş düşüyor. Masal, hikâye okuma ve dinleme alışkanlığını artırmamız lazım. Yazılı kültürden önce var olan sözlü kültürün göz ardı edilmemesi gerektiğini hatırlamamız lazım. Aslında Türkçe bin üç yüz yıldır yazılı olarak devam ediyor fakat Türkçenin tarihi beş bin yıla dayanıyor. Biz sadece bin üç yüz yıllık tarihi biliyoruz ama ondan önceki Türkçe, sözlü olarak yaşadı. Günlük dilimizi ihmal etmemeliyiz. Bunları da en çok besleyen sözlü anlatımlar yani masal, hikâye ve ninnilerdir.  Okuma zevki veren metinlerimizi artırmamız lazım. Türkiye’nin bu anlamda çok güçlü yazarları var. Bunları daha aktif hâle getirerek bu yazarlarımızın eserlerini dijital mecraya aktarmamız lazım.

 

TÜM BİRİKİMLERİ DİJİTALE TAŞIYALIM

Dijital mecra artık dönüşü olmayan gerçekliğimiz. Biz tüm birikimlerimizi buraya aktaralım. Gençlerimiz bu misyonu üstlenebilir. Okuma zevkini bize sunan kıymetli yazarlarımızı, şairlerimizi ve ediplerimizi dünyaya sunalım.

İngiliz’in William Shakespeare’ini, İtalyan’ın Dante Alighieri’ni, Rus’un Fyodor Dostoyevski ve Lev Tolstoy’unu biliyoruz. Onlar güçlü yazarlar ama onlardan daha üstün bizim Cumhuriyet Dönemi yazarlarımız da var. Yahya Kemal’den Ahmet Haşim’e, Tarık Buğra’dan Kemal Tahir’e, Nurettin Oruç’tan Erol Güngör’e, Cemil Topçu’dan Necip Fazıl’a güçlü yazarlarımız var. Bundan sonra dijital mecrada bu isimleri dünyaya tanıtmak, bunları dünyanın ne kadar dili varsa çevirerek yaymak gerek.

—Sosyal medyada kısaltmalar ve emojilerle Türkçeyi katlediliyoruz sanki. Buna dair bir mesajınız var mı?

GENÇLERLE FAALİYETLERİMİZDE TÜRKÇEMİZİ EN GÜZEL ŞEKİLDE KULLANMALIYIZ

Akademik ve kültürel anlamda kurumlarımıza ve bunun beraberinde sivil toplum kuruşlarına birçok iş düşüyor. Türkçe sevdalısı birçok insanımız var. STK’lerin “Türkçeyi Güzel Kullanalım”, “Türkçe Kimliğimizdir” ve  “Türkçeye Sahip Çıkalım” şeklinde zaman zaman kampanyalar başlatması lazım. Bizim STK’lerimiz gençlik faaliyeti, aile çalışmaları ve eğitim faaliyetleri yapıyorlar ama işin bu yönünün de unutulmaması lazım. Gençlerle yapılan faaliyetlerde Türkçemizi en güzel şekilde kullanarak işleyelim. Kısaltma, emoji ve argo kullanımlar var maalesef. Temel sorun olan bu konuyu nasıl düzeltiriz ona bakmalıyız. Millî değeri yüksek olan gençlerimiz “Ben Türkçeyi iyi kullanmalıyım.” diye çabalamalıdır. Sorun var diye sürekli sorunu konuşursak bu sefer bu sorun, krize dönüşecektir. Bizim amacımız çözüm odaklı olmak. Aslında sadece gençlerimiz değil bu işte hassasiyet göstermesi gereken insanlar da bazen bu hatayı yapıyor. Gençlerin de dâhil olduğu gençlik faaliyetleri yapan STK’lerin bu işe de girmesi ve destek vermesi gerekiyor. Bu işi meselemiz olarak görüp “Türkçemi doğru kullanıyorum.“ diye bir kampanya başlatabiliriz.

—Sokaktaki tabelalarda yabancılaşma görüyoruz. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?

YASAL DÜZENLEME ŞART

Bence bunların hepsine yasal yaptırım olması lazım. Her ülke önce diline sahip çıkar. Bugün dünyada hangi ülkeye giderseniz gidin özellikle akademide kendi dilini önceler. Sokak ve caddelerine isimler koyarken inceleme mekanizmaları vardır. Bu, ceberut olmak veya zorbalık değildir. Çünkü dil, kimliğimizdir. Türkçe, bizim en büyük ordumuzdur. Eğer Türkçeyi kaybedersek kimliğimizi, varlığımızı, zihnimizi ve bilincimizi kaybederiz. Biz zihnimizi, zihniyetimizi, şuurlarımızı, duygularımızı, fikirlerimizi ve tefekkürlerimizi dilimizle ifade ediyoruz. Dolayısıyla zihinlerimizi ve duygularımızı da gördüğümüz kelimeler ve kavramlar besliyor. Gençlerimizin zihinlerine sokaktaki tabelalar giriyor ve fikir başka bir kavrama dönüşüyor. Bu konu ile ilgili yasal düzenlemelerin yapılması gerekiyor.

—Peki, sizin Türkiye Yazarlar Birliği olarak bu hususta bir çalışmanız var mı?

Türkçe Şûrası’nın maksatlarından birisi budur. Konu ile ilgili zaman zaman tespitlerimiz ve ilgili mercilere yazılarımız oldu. Şûramızda paydaşımız olan Türkiye Dil Edebiyat Derneği Başkanı Ekrem Erdem Bey’in de hassasiyetlerinden biri sokak tabelalarının yabancılaşmasıdır. Bunlar, ciddi bir şekilde Türkçemizi erozyona uğratıyor ve yozlaşmaya sebebiyet veriyor. Bazen direkt yabancı kelimelerle bazen de Türkçe eklerle Türkçemize büyük bir katliam yapıldığını görüyoruz. Sonuç bildirgesinde de bu hususlara yer verilecek.

 

—Üniversite olarak bu konu hakkında çalışmanız var mı?

ASBÜ’DE TÜRKÇE ÖĞRETİM MERKEZİ KURDUK

Biz genç bir üniversiteyiz. Burada Türkçe Öğretim Merkezi kurduk. Burada hem dünyanın farklı yerlerinden ülkemize gelen hocalarımıza ve öğrencilerimize Türkçe öğretimi hem de Türkçeyi doğru kullanma ve doğru ifade etme konusunda çalışmalarımız sürüyor. Bu konuya önem veriyoruz. Hocalarımız verimliliğin artması için hassasiyet gösteriyor. İnşallah bundan sonra da farklı çalıştay, seminer ve konferanslarla süreçlere destek olacağız.

-ASBÜ’nün durumu nedir, öğrenci ve fakülte konusunda istediğiniz başarıyı elde ettiniz mi, hedefleriniz nelerdir?

KURULUŞ FELSEFEMİZLE YOLUMUZA DEVAM EDİYORUZ

Türkiye’nin ilk sosyal bilimler olan devlet üniversitesiyiz. Türkiye’nin kalbi, kültürün, tarihin, mimarinin ve irfanın başkenti Ankara’da tarihî binalarla iç içe bir üniversiteyiz. Şu anda 5 fakültemiz aktif öğrenci alıyor. Bizim asıl amacımız; eğitim, araştırma, toplumsal katılım ve girişimcilik hedeflerini eşit düzeyde götürmek. Öğrenci sayısını anormal rakama çıkarmadan araştırma merkezlerinin olduğu sosyal düzeyler ile ilişkili sosyal bilimler perspektifinden sağlık bilimlerine, fen bilimlerine bakan araştırmalar yapmak, paydaşlarla, kamu kurumları ile iş birliği yaparak rapor hazırlayıp politikalar üretmek ve yine başta öğrencilerimiz olmak üzere paydaş kurumlarla, STK’lerle toplumsal katkıya ve girişimciliğe öncülük ederek dengeli bir şekilde üniversitenin gelişimini sağlamak ana amaçlarımızdandır.  Bu anlamda üniversitemiz kuruluş felsefesine uygun şekilde yoluna devam ediyor.

Kamu kurumları ve STK’lerle toplumsal katkıyı geliştirebilmek ve yine merkezlerimizle, dış paydaşlarla birlikte bir kısmı üniversitemizden kaynaklı bir kısmı da dışardan kaynaklı iş birliği ile yapılan projeleri, araştırmaları yaygınlaştırmak için çalışmaları sürdürüyoruz.

Her gün daha ileri gidiyoruz. Bu yol, uzun bir süreçtir; bu süreci yüzyıllara taşıyacak şekilde sürdürmek lazım. Değerler önemli ama asıl amacımız içeriklerle bunu yürütmek ve sürdürmek olacaktır.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER