© Redaktör Haber 2022

Prof. Dr. Musa Kazım Arıcan: Depremlerin öznesi de, nesnesi de insan

Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Rektörü ve Türkiye Yazarlar Birliği Genel Başkanı Prof. Dr. Musa Kazım Arıcan Kahramanmaraş ve Hatay merkezli depremlerle ilgili "Depremlerin öznesi de insan, nesnesi de insan" dedi.

Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Rektörü ve Türkiye Yazarlar Birliği Genel Başkanı Prof. Dr. Musa Kazım Arıcan Kahramanmaraş ve Hatay merkezli depremlerle ilgili "Depremlerin öznesi de insan, nesnesi de insan" dedi. 

Prof. Dr. Musa Kazım Arıcan Redaktör Haber canlı yayınında önemli açıklamalarda bulundu. 

DOĞAL İŞLEYİŞ ZATEN GERÇEKLEŞİYOR AMA BUNA UYMAYAN BİZLERİZ

Bu depremlerin özneside insan, nesneside insan. Doğal işleyiş zaten gerçekleşiyor ama buna uymayan biz. Yerleşim yerlerimizi doğru yerlere yapamadığımız için o yıkımları yaşıyoruz. 7 şiddetinde ki bir sarsıntıya dağlar dayanmıyor, zeminler kayıyor. 2 katlı yapılara baktığınız zaman doru yapıldıysa yıkılmıyor hasar alıyor ama yıkılmıyor. Doğal afet olmaz. Afet doğal olana uygun davranmadığımız zaman ortaya çıkan yıkımdır. Biz dere yatağını imara açıyoruz. Islah ettik diyoruz. eski yağmurlar yağmıyor diyoruz. Ama ne oluyor günün birinde bir yağmur yağıyor o dere taşıyor önüne geleni söküp atıyor. Denizi dolduruyoruz mekan elde etmeye çalışoyruz.

YER KÜRE ERGENLİKTEN YETİŞKİNLİĞE DOĞRU GİDİYOR

Artık yer küre ergenlikten yetişkinliğe doğru gidiyor. Dünyamız yaş alıyor. O da bir değişim ve dönüşüm yaşıyor. Bunu adımız soyadımız gibi bilip doğru dersleri çıkarıp doğru politikaları hayata geçirmeliyiz. İnsan ne yapıyor bir şehir oluşturuyor bunun sonunda buna maruz kalan yine insan. Biz kendi koyduğumuz kaidelerin yada tedbirsizliklerin bedelini ödüyoruz. İnsanların kararını aldığı yapı denetimleri, inşaa süreçlerini insanlar olarak biz oluşturuyoruz, bunun mağduriyetini de biz yaşıyoruz.

MEVZUATLARIMIZ AHLAKA UYGUN OLMALI

Mevzuata uygun ama ahlaka uygun değil. Mevzuatlarımız ahlaka uygun olmalı. Şehirleri inşaa etmeden, evleri inşaa etmeden şu zihinlerimizi ve gönüllerimizi inşaa etmemiz lazım. 1755 Lizbon depremi sonrasında Toplum sözleşmesi kitabı ile bildiğimiz Jan Jak Russo diyor ki ova yere 7-8 katlı ev yaparsanız olacağı bu diyor. O zaman şehri buna göre inşaa edeceğiz. Bir tedbir alıyorlar, kural kaide geliştiriyorlar. Avrupanın şehirlerinde neden böyle bir sistematiğin olduğunu büyük yıkım oluşturanLizbon depremine bakarak anlamamız lazım. Bizim güçlü bir devletimiz var, kadim bir kültürümüz var, bilim insanlarımız var. Ankara'nın yerleşimine bakın. Yerleşim yerleri zemini daha sert yerler. Bunlar aslında tecrübeyle yapılmış yerler. Bugün artık bilim var, jeoloji bilimimiz var. Artık uzman görüşleri alarak, raporlar alarak bu zemin etütleri deglere edilmeli. 

Dünya var olduğu sürece doğal olaylar devam edecek. Ama sıklığını bilmiyoruz. O zaman işte bu yerleşme planından başlayacak bu iş. Bunu kim yapıyor, demokratik yönetimlerde yerel yönetimler diye bir unsurumuz var. Belediye meclisimiz var. İmara açılan yerlere bunlar karar veriyor. İmara açılacak yerler o yöre halkınada sorulmalı. Bunun testleri ve tespitleri yapıldıktan sonra imara açılmalı. Her coğrafyamızın farklı özellikleri var. Bizim geleneksel mimarimizde bölgenin coğrafi durumuna göre mimari yapı vardır. Şuanda yaygın yapı betonarmadır. Neden betonarmaya döndük o da sorgulanmalıdır. Bizim aslında geleneksel mimarilerimizde bölgenin taşına göre genelde iki katlıdır, taş yerine göre ahşap yerine göre kerpiç karışımıdır. Bölgenin tabiatına göre esnektir. Burada bir yıkım olsada ölümcül olmayan sonuçlar alınabiliyor. Şimdi tekniklerimizde gelişti. Çelik konstrüksyonlar var. Farklı mimari türler gelişiyor. Her bölgeye uygun estetiğide koyarak inşaalar yapılabilir. Gökdelen türü yapılardan kaçmalıyız. Bundan sonra ki kuşaklara doğru emaneti bırakacağımız bir süreç başlatalım. Bu kadar yüksek yapılara gerek yok. ABD' deki konutların yüzde 80'ninden fazlası müstakil. İngiltere de ki konutların yüzde 70'inden fazlası müstakil. 

TÜM TÜRKİYEDE Kİ NÜFUSU MÜSTAKİL KONUTLARA DÖNÜŞTÜRSENİZ MUŞ İLİMİZ KADAR ETMİYOR 

Uzmanlar diyor ki Tüm Türkiye'de ki nüfusu müstakil konutlara dönüştürseniz Muş ilimizde ki coğrafya kadar etmiyor biliyormusunuz. Biz sadece başımızı sokacağımız bir yapı mı yoksa insanca yaşayacağımız bir yer mi inşaa ediyoruz. Buna bakmamız lazım. Konut artık gayrimenkule döndü. İşin acı tarafı bu. Tabiatın güzelliklerinden yararlanamayan yapılarda yaşıyoruz. Güneşi, ayı yıldızı, ekranlardan görmeye çalışıyoruz. Osmanlı da bile kurallar vardı. Yaptığınız konut komşunuzun güneşini kesmemeli. Bizim kadim kültürümüze bir bakın. İstanbul'un bile 30-40 öncesine bakın. Birbirinin güneşini kesmeyen bir yapı vardı. Bir de şimdi bakın. 

Bizim batıyı körü körüne yanlış taklit etmemiz. Tuttuk ABD 'de ki o gökdelenleri, rezidansları göründe herhalde medeni olmak, modern olmak böyle birşey dedik. Onu yapan Amerika zemin etütlerini yaptı, ona uygun bir gökdelen dikti. Biz şehirlerimize gökdelen dikmeyi şehirlerimizin gelişmişliği gibi zannettik. Bu zihinsel kırılmayı biz düzeltmeliyiz. Biz insanı, zihinlerimizi yeniden inşaa etmeliyiz. 

 

 

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER